Deliler gibi tüketiyoruz zamanı ve zaman içinde yaşlanıp giden insanları. Nasıl olsa ölmeyecek miyiz ? Erkek veya kadın, genç veya yaşlı, deli veya akıllı, güzel veya çirkin, özgür veya esir, zengin veya fakir hiç bir ayrım yapmadan ölüm gelip vuracak hepimizi. Bırakında ölmeden insanlar bedensel ve zihinsel özgürlüklerini diledikleri gibi yaşasınlar. Mezarda kurtlar tarafından yenilip toprağa karışarak yok olacak dudaklardan bırakında istenilen sözler söylensin. Bırakında bir mum gibi eriyip gidecek kalplerimizde neler hissediyorsak onları yaşayalım. Nasıl olsa doğaya karıştırğımızda suyun ve toprağın önünde hepimiz eşit konumda yer alacağız, hepimiz onların karşısında yok olacağız, neden birbirimizi tüketmek için bukadar mücadele ediyoruz ki....Bırakalım da birbirimizi çoğaltalım...

29 Mart 2011 Salı
25 Mart 2011 Cuma
TACİZ BİR SUÇTUR VE ASLA AFFEDİLEMEZ
Bir çok insanın erkek ya da kadın, büyük ya da küçük farketmez hayatının çeşitli dönemlerinde maruz kaldığı bu çirkin eylem, düşünüyorumda asla ama asla affedilmeyecek psikolojik bir hastalıktır. Kişilerin affetmediği şeyi yasalarda affetmez. Hastalık olması olayı asla masumlaştırmaz. Masumiyet, aşk, hoşlantı vb pek çok duygu şekline büründürülmüş ancak arka planda ehlileşmemiş istekleri barındıran tacize ve cinsel istismara hayır diyorum. Ve herkesi bunu yapmaya davet ediyorum.
23 Mart 2011 Çarşamba
ZAMANLARDAN BEN SAATİ OLDU
ENSEVDİĞİM ZAMANLAR BU ZAMANLAR
KİMSE ARAMASIN BENİ, KİMSE HATIRLAMASIN
HAYALLERİMİ KURABİLEYİM KİMSE DOKUNMADAN
BİNALAR BOŞALIRKEN YAVAŞ YAVAŞ
EVLER DOLARKEN AZ BİR ZAMAN SONRA
BANA DOLSUN BÜTÜN GİDİŞLER
BÜTÜN GİDİŞLER BENDEN GEÇSİN
VE SUSSUN İÇİMDE KONUŞAN ÇOCUK
SENDE SUS ZATEN KONUŞMAZSIN
SUSMAYI ÖĞRENMEYE ÇALIŞIYORUM ŞUAN
SESSİZ KALMAYI, ZAMANA GÖMÜLMEYİ
ANLARA KARIŞIP SİLİNİP GİTMEYİ
KAPI ÇALMASIN AMAN, BOZULMASIN BÜYÜ
HARF OLUP AKSIN İÇİMDEN DIŞARI
TAŞSIN KENDİME ÇEKİLMİŞLİĞİM
(BEN)
KİMSE ARAMASIN BENİ, KİMSE HATIRLAMASIN
HAYALLERİMİ KURABİLEYİM KİMSE DOKUNMADAN
BİNALAR BOŞALIRKEN YAVAŞ YAVAŞ
EVLER DOLARKEN AZ BİR ZAMAN SONRA
BANA DOLSUN BÜTÜN GİDİŞLER
BÜTÜN GİDİŞLER BENDEN GEÇSİN
VE SUSSUN İÇİMDE KONUŞAN ÇOCUK
SENDE SUS ZATEN KONUŞMAZSIN
SUSMAYI ÖĞRENMEYE ÇALIŞIYORUM ŞUAN
SESSİZ KALMAYI, ZAMANA GÖMÜLMEYİ
ANLARA KARIŞIP SİLİNİP GİTMEYİ
KAPI ÇALMASIN AMAN, BOZULMASIN BÜYÜ
HARF OLUP AKSIN İÇİMDEN DIŞARI
TAŞSIN KENDİME ÇEKİLMİŞLİĞİM
(BEN)
SUSAM SOKAĞI SAKİNLERİ
Geçenlerde caddede yürürken bir mağazanın vitrininde üzerinde çocukluğumun kahramanlarındna olan Susam Sokağı Sakinlerinin resmi basılmış bir tişört gördüm. Hemen koşarak içeri girdim ve tişörtü aldım. Bugün mesaiye onunla geldim. Nekadar mutlu olduğumu anlatamam. Sonra bir arkadaşım içinde almak istedik ama kalmamıştı. Benden başka bir sürü kişi çocukluğunu özlemiş olmalı. Kurabiye canavarına bayılırdım. Hep düşünürdüm insan bu hızla kurabiye yese sürekli çok şişko olur aman ben okadar çok ve hızlı kurabiye yememeliyim diye düşünürdüm. Şimdi ne kek yapabiliyorum nede kurabiye.
ZAMANLARDAN SABAH OLDU
Günaydın tüm dostlarım.Günaydın bloğumu okuyan tanımadığım değerli insanlar. Uyanalı yarım saat oldu. Her sabah bu saatlerde uyanıyorum ve aklıma gelen şey hala Ankara uçağına yetişebileceğim. Sonra uyu kızım uyu yine iznin yok, saat 8 de mesaiye doğru gitmelisin diyorum ve içimi bir acı kaplıyor. İnsan her sabah aynı şeyi yaşar mı ? Şimdi herkes kaçıncı uykusundadır. Hatta ben bile kaçıncı rüyalarımdaydım kimse bilemez. Bu gidişle bir sabah uyandığımda gittiğim yer Ankara yerine, hiç bilmediğim, dillerini hiç konuşamadığım, yiyeceklerini hiç yemediğim insanların toprakları olacak. Ankara'ya kaçışlarda kesmeyecek beni. Yalan söylemeye gerek yok yoruldum şuan yaşadığım şehirden. 30'lu yaşlarımın tamamını böyle geçirmek istemiyorum. Böyle yaşlanmak istemiyorum.Yaşamak istiyorum.
22 Mart 2011 Salı
HAYDİ HAYAT DURMA
Ey hayat beni parçala
Beni sürgün et zamanlarına
İstersen sürgünlerinde esir al
Bütün kollarınla yapış bedenime
Bir vampir gibi emmeye çalış kanımı
Bir hastalık gibi yayıl damarlarıma
Bir girdap gibi döndür beni
Ve dağıt fırtına misali bütün yüzeylerimi
Ne istiyorsan yap hadi durma
Gülüşlerimi al, sevdiklerimi al
Zamanlarımı çal, hatta tüm tadlarımıda
Mümkünse yüreğimide söküp al durma
Uzat parçalarını dokunulmazlıklarıma
Hadi değerlerimide al ne olur, izin veriyorum
Yalnızca şu saatlerde yap yapacağını
Çünkü sonrası yok senin için
Ve sen sürgünlerde olacaksın ozamanlarda
Ve ben yıktığın herşeyi yapıyor olacağım
Neye gücün yetiyorsa ardına koyma
Çünkü ben ardıma hiç birşey koymayacağım
Sen karşısında.
(Ben)
Beni sürgün et zamanlarına
İstersen sürgünlerinde esir al
Bütün kollarınla yapış bedenime
Bir vampir gibi emmeye çalış kanımı
Bir hastalık gibi yayıl damarlarıma
Bir girdap gibi döndür beni
Ve dağıt fırtına misali bütün yüzeylerimi
Ne istiyorsan yap hadi durma
Gülüşlerimi al, sevdiklerimi al
Zamanlarımı çal, hatta tüm tadlarımıda
Mümkünse yüreğimide söküp al durma
Uzat parçalarını dokunulmazlıklarıma
Hadi değerlerimide al ne olur, izin veriyorum
Yalnızca şu saatlerde yap yapacağını
Çünkü sonrası yok senin için
Ve sen sürgünlerde olacaksın ozamanlarda
Ve ben yıktığın herşeyi yapıyor olacağım
Neye gücün yetiyorsa ardına koyma
Çünkü ben ardıma hiç birşey koymayacağım
Sen karşısında.
(Ben)
HAVADA YAĞMUR HAVASI VAR
En sevdiğim havalardır bunlar
Delice yağan bir yağmur değil sevdiğim,
Yavaş yavaş yağan bir yağmur
Damlaları birbirine geçmiş
İlmekten oluşan ip misali
Gökyüzünden aşağıya doğru sarkıyor
Tam yere düştüğü anda toprağın özüne işliyor
Sonra döngüsünü alıyor zaman içinde
Kim bilebilir ki şuan önümüze düşen
Damlalar ile çocukluğumuzda çamur oynamadığımızı
Ve kim bilebilir ilerde ayağımızın ucuna değmeyeceğini
Yağsın Nisan ayının sonuna kadar yağsın
Hatta Mayısın sonlarına kadar
Hatta yazın ortasında Serengeti düzlüklerine yağan
Ve bir anda sel sularına dönüşen su kalabalığı gibi yağsın
İçimize, yüreğimize, saçlarımıza damlasın
Arınalım hep birlikte
Damlalara karışalım
(ben)
Delice yağan bir yağmur değil sevdiğim,
Yavaş yavaş yağan bir yağmur
Damlaları birbirine geçmiş
İlmekten oluşan ip misali
Gökyüzünden aşağıya doğru sarkıyor
Tam yere düştüğü anda toprağın özüne işliyor
Sonra döngüsünü alıyor zaman içinde
Kim bilebilir ki şuan önümüze düşen
Damlalar ile çocukluğumuzda çamur oynamadığımızı
Ve kim bilebilir ilerde ayağımızın ucuna değmeyeceğini
Yağsın Nisan ayının sonuna kadar yağsın
Hatta Mayısın sonlarına kadar
Hatta yazın ortasında Serengeti düzlüklerine yağan
Ve bir anda sel sularına dönüşen su kalabalığı gibi yağsın
İçimize, yüreğimize, saçlarımıza damlasın
Arınalım hep birlikte
Damlalara karışalım
(ben)
21 Mart 2011 Pazartesi
ATALAY'DAN SİNEK ISIRIĞINA TEPKİ
Komşumun 13 yaşında bir oğlu var. Süper zeki bir çocuk. Bugün alerji testi yaptırdı.Şuan karşımda oturuyor. Tam 35 yerinden delmişler. Çocuğun yorumu şu."Hayatım boyunca bir tarafıma ne batıracaksa batırsınlar, sivrisinek ısırığını örnek verdiler. Ama hangisi sivrisinek ısırığı anlamadım".Yani sizde 35 yerinizden delinseniz sanırım kafanız karışır. Artık şu sivrisinek ısırığıylada kandırmayın bizi. Gördüğünüz gibi çocuklar bile inanmıyor.
ZAMANLARDAN 15:00 OLDU
VE BEN SIKILDIM BU ZAMANLARDA
KEYFİ KAÇMIŞ ÇÖL DEVELERİ GİBİYİM
YUKARDAN VURAN GÜNEŞ, SESSİZLİK
ODAMA GÖMÜLÜP KALDIM AMA AKLIM DIŞARDA
NE SEYAHATNAMELER BİTİYOR, NE OKUMALAR
NE DE SONU GELMEYEN YAZILAR
YAZ YAZ YAZ
KEYFİ KAÇMIŞ ÇÖL DEVELERİ GİBİYİM
YUKARDAN VURAN GÜNEŞ, SESSİZLİK
ODAMA GÖMÜLÜP KALDIM AMA AKLIM DIŞARDA
NE SEYAHATNAMELER BİTİYOR, NE OKUMALAR
NE DE SONU GELMEYEN YAZILAR
YAZ YAZ YAZ
YENİ BİR SAÇ TOKASI
Evinizde ki küçük peluşları sakın atmayın kızlar. Özelliklede vurunca ses çıkaranları. Küçük bir toka ile saçınıza iliştiriverin.Valla bak çok şirin oluyor insan. Bugün benim başımda Nesli'nin ördeği var. Saçımın sol tarafına takıverdim. Vurunca ördek sesi çıkarıyor.Bugün fakültede bu ördekle gezmeye karar verdim. Rengide çok uyumlu.
YILAN KAŞLAR KARDEŞLİĞİ
BU ÖNEMLİ KARDEŞLİĞe ÜYE OLACAK ARKADAŞLAR MAİL ADRESLERİNE AYNI ZAMANDA BİR ADET RUMUZ DA EKLESİNLER. ACİL OLARAK BEKLİYORUZ
19 Mart 2011 Cumartesi
YILAN KAŞLAR KARDEŞLİĞİ..tıssss
Yeni bir kardeşlik kurmaya karar verdik. Adı Yılan Kaşlar Kardeşliği.. Kısaca YKK. Üye olmak isteyen buradan belirtsin. Şuan kuruluş aşamasındadır. İlerde çok önemli amaçlara hizmet edecektir. Bu önemli görevi üyelik işlemleri tamamlandıktan sonra açıklayacağız. Üye olmak isteyenler enginderinvesuskun@gmail.com adresine mail atsın.
17 Mart 2011 Perşembe
80'lik DEDENİN STOPOTOSU
Otostopa yeni bir trend kazandırdık. Stopoto. İki gün önce köprü başında bir dede bizi durdurdu. Nereye gideceksniz taksi yok dedi. Dedeyi aldık arabaya. Önce yol tarif etti. Oradan gitme buradan git dedi. Sonra yavaş git kemiklerim ağrıyor dedi. Çukurlara girme dedi. Gititğimiz yolu beğenmedi tekrar geri döndürdü. Evinin basamağı 65 taneymiş çıkamıyorum dedi. Muhtemelen evede çıkarın diyecekti. Ama en sonunda indi gitti. Dede oldukça sağlıklıydı bu arada.
EVİMİN KAPISI
Evimin kapısı bozuldu. Geldiğimden bu yana iki kez kapıda kaldım. Bir kez de evin içinde kaldım. Genelde tekmeleyerek açıyorum. Bugün ev sahibine kapı yüzünden saçlarım döküldü dedim. Oda bana "pencereyle uğraş ozaman" dedi. Nokta.
SAATLERDEN AKŞAM OLDU
Hala çalışıyorum ve çalışırken deli mutlu oluyorum.Birde karanlık çökünce ortaya çıkan kurbağa sesleri olmasa. sabahın köründe evde kuş sesleri ile uyanıp, akşamda kurbağa sesleri ile işten çıkıyorum. Yanlış anlamayın hayvanları severim ama sabahın 5'in de dinlemek istemiyorum.
ZEMİN, BEN VE ARAMIZDAKİ SAMİMİYET
Zemine bağladım kendimi. Hatta altına inmeye çalışıyorum. Sıvılaşıyorum galiba. İnsanda madde gibi katı, sıvı ve gaz olabilse ne süper olur dimi ya..
16 Mart 2011 Çarşamba
MERDİVENLER
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular mı yandı yüzün perde perde solmakta
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular mı yandı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Ahmet HaşimNe güzel söylemiş Ahmet Haşim. hayatı nekadar da kısaca özetleyivermiş. Hatta belki de hiç hesaba katmadan hayata dair değerli ipuçları vermiş.Ağır ağır çıkmak bir yana biz neredeyse koşuyoruz artık. Öyle merdiven çıkmak falanda kalmadı. Zaten merdivenler bile yerimize yürümeye başladı. Bugün burdayız yarın Sibirya'da. Gece yatıyoruz bir kaç saat sonra kalkıyoruz. Öyle semaya falan bakıp ağlayanda yok zaten. Hani koşulan yollar bir sonuca bağlansaydı, yorgunda olmazdık, solmazdıkda.Ama sonuçsuz olunca, bitik birşey haline geliyor. Ne koşmaların kıymeti kalıyor, ne de geridekilerin.
YOKTUR SENDEN DAHA GÜZEL
sen doğdun doğalı hayatımda herşey değişti. sen minik yavru, minik insan, koskoca sevginle nasılda sarıp sarmaladın beni...senin tadın ve güzelliğin kimsede olamaz. senin o tertemiz katışıksız hallerin beni öldürüyor coşkudan...seni öpmeye sana bakmaya bayılıyorum. seni çok ama çok seviyorum...
Not:teyze olmak insanı delirten bişey galiba
Not:teyze olmak insanı delirten bişey galiba
Yumurtadan üç güzel çıktı

sevgili kadim dostlarım. Ankara'nın yollarını havadan ve karadan su yolu eyleyen dostlarım.sevgilerimle, sizi çok özledim
İSTEDİĞİN KADAR ARA GİTMEKTE ÖZGÜRSÜN
İSTEDİĞİN KADAR KAÇABİLİRSİN. VE İNSAN İSTEDİĞİ KADAR REDDEDEBİLİR SEVMİYORSA BİRİNİ. Reddetmekte özgürlüktür sevmekte. Sen dilediğin yolu seçebilirsin. Arkana bakmadan kaçadabilirsin, yüzüne bakamadan en acımasız sözleri bir çırpıda söyleyedebilirsin. Ne sözlerin hükmü geçer hayatta, ne de yaşanmış anıların. Geriye sadece çizdiğini sandığın yol kalır ama sadece sanrılardan ibaret.
15 Mart 2011 Salı
KIVIRCIK SAÇLI SOFİSTİKE KADIN NESLİHAN
Facebooka üye değilim. Çok zor msn açarım. İnternetten hoşlanmam ancak bir adet bloğum var.Bilin bakalım bu eşsiz sahipliği kime borçluyum.Tabiki Dr. Neslihan'a. Geçen hafta ne yapacağımı bilmeyen bir halde iken blog aç rahatlarsın dedi. Bir cümle ile başladım şimdilerde geliştiriyorum. Biraz zamanımı alıyor ama bu iş bittiğinde Neslihan'ın hazin sonunu hepimiz bloğumdan göreceğiz. Yinede haftanın beş günü sağ tarafımda oturan ve zekice espirileri, kendine has söylemleri ve düşünce dolu depderin dünyası ile beni güldüren ve düşündüren bu kıvırcık saçlı kadına teşekkür etmeden geçemiyeceğim. TEŞEKKÜRLER NESLİHAN....
DELİ BİR DUYGUSUZLUKTUR AŞK
Bütün aşklar bir gün bitermiş ve insan çekip gidermiş
Ne yüreğin sessizce haykırışları
Ne de gözyaşları engel olurmuş anladım
Deli gibi içini yakıp geçen bu iç çekişler,
Sabahların kör karanlığında uyanmalar,
Gecelerin uykusuz saatleri
Ve insan acısını hiçe sayan bir bahar güneşi
Çıkıp gelir zamansızlığın ardından
(ben)
(ben)
ZAMAN HERŞEYİN İLACI MIDIR ?
Hep derler ya zaman herşeyin ilacıdır diye gerçekten öylemidir zaman zaman çok düşünüyorum.Belki de doğrudur ama aslolan yaşadığın zaman dilimine olan zamansal ve mekansal uzaklıktır. Sadece tazeliğini yitiriyor herşey ancak derin dondurucuda saklanan yiyecekler gibi zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkıp soğuk yüzünü bir bir gösteriyor anılar. İnsan unutmak gibi bir güce sahip. iyiki unutabilmeyi başarabiliyoruz. Unutmak hiç kolay olmuyor ama uzaklaştıkça acılardan kabullenip susup öylece bir kenarda oturup kalıyorsunuz. Keşkeler olmasa dahada güzelleşiyor unutmalar. Daha da güzeli kızmadan unutabilmek, göstere göstere, canına okuya okuya birşeylerin. Arkana bakmadan kaçmak çözüm olur sanıyorsak çok yanılıyoruz. Asıl güzel olan hayatın ta ortasına bakarak unutabilmek....
14 Mart 2011 Pazartesi
DEDEMİN ÖLÜMÜ, ACI ve KÜLTÜR
11.03.2011 tarihinde dedem hayata veda etti. Babamdan aldığım en soğuk telefon haberiydi. Hem kendisi buz gibiydi hem d eduyduğumuz haber. İnsan hayatta hiç kimsesini bu şekilde kaybetmeyince gerçektende tarifsiz bir acı kaplıyor içini. Bütün anıların gözünün önünden geçiyor. Çocukluğuna ve o insana ait ne kadar güzel şey varsa hepsi ön plana çıkıyor. Bir kez daha yaşamak istiyorsunsun geçmişi ama bunun imkansınlığını nasıl olsa hepimiz biliyoruz.
Dedem 82 yaşındaydı. Zayıftı ve şapkası vardı. Hayatı boyunca beni bir kez bile kırmamıştı. Çocukluğumun bütün yaramazlıklarına,asiliklerine şahit olmakla birlikte, dedem için bunların hiçbiri kızmak için yeterli değildi. Sessizdi.Evde hep uzandığı bir divanı vardı.Çok çay içerdi ve sigarayı elindne bırakmazdı. Birileri gelse ya da biz ziyaretine gitsek hemen yemek hazırlatırdı. Son 15 yılım hep uzaklarda olmam nedeniyle dedemi sadece bayram ziyaretlerinde görmekle geçti. Varlığını bilmek gitmesek bile babaannemin yalnız kalmaması ve babamında üzülmemesi açısından güzeldi. Çok fazla konuşmazdı ama gittiğimizde sevecenliğini hisseder ve bilirdik. Küçükken kurduğumuz bağ büyüdükçe yavaş yavaş incelmeye başlıyor doğal olarak.
Dedemin ölümü en çok çocuklarını sarstı. Birde daha henüz 15 ve 20 yaşlarında olanları. Onlar için dedemle kurdukları bağ çok tazeydi ve çok yakın bir geçmişe sahipti. Duygusallıkları çok daha derin ağlamaları çok daha tepkiliydi. Küçükler olayı çok iyi anlayamadılar. Ben en çok babamın üzülmesine üzüldüm. Bunu dürüstçe söylemek istiyorum. Herkes orada öncelikle kendi anne ve babasının üzülmesine üzülüyor. Elbette ki dedemin ölümü hepimizi derinden etkiledi ancak onun acılar içinde olmadan, bir çok deneye maruz kalmadan önce bu şekilde aniden ve sessizce gidişi insanın acısını ciddi oranda hafifleten bişey.
Ölümü algılayışımız, acıyı yaşayışımız okadar farklıki.Bazıları bunu dini inançlarıyla hafifletmeye çalışıyor, bazıları sağlık gerekçeleri ile, bazıları 82 yaşın ölüm için uygun bir yaş olduğunu düşünerek. Bazıları ise kendi acılarıyla bir bağ kurarak ve deneyimlerini aktararak. Ama bu algılayış ölüm gerçeğini ortadan hiç bir şekilde kaldırmıyor.
Yaşlılar öldükçe biz kenimizinde yaşlandığını hissedebiliyoruz artık. Ölüm sanki hiç bizim başımıza gelmeyecek gibi uzak görünüyor ama, hiç beklenmedik zamanda çıkıp geliyor. En çokta bundan korkuyorum. Beklenmedik bir zamanda çıkıp gelmesin lütfen. İnsana ölüme kendini hazırlaması için fırsat tanısın. Sevdiğim insanların acı çekmesin.
SEVGİLİ DEDECİĞİM SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIM. BANA BABAMI VERDİĞİN İÇİN SANA BİNLERCE TEŞEKKÜR EDERİM. GİTTİĞİN YER İSTEDİĞİN GİBİ CENNET OLSUN...
Dedem 82 yaşındaydı. Zayıftı ve şapkası vardı. Hayatı boyunca beni bir kez bile kırmamıştı. Çocukluğumun bütün yaramazlıklarına,asiliklerine şahit olmakla birlikte, dedem için bunların hiçbiri kızmak için yeterli değildi. Sessizdi.Evde hep uzandığı bir divanı vardı.Çok çay içerdi ve sigarayı elindne bırakmazdı. Birileri gelse ya da biz ziyaretine gitsek hemen yemek hazırlatırdı. Son 15 yılım hep uzaklarda olmam nedeniyle dedemi sadece bayram ziyaretlerinde görmekle geçti. Varlığını bilmek gitmesek bile babaannemin yalnız kalmaması ve babamında üzülmemesi açısından güzeldi. Çok fazla konuşmazdı ama gittiğimizde sevecenliğini hisseder ve bilirdik. Küçükken kurduğumuz bağ büyüdükçe yavaş yavaş incelmeye başlıyor doğal olarak.
Dedemin ölümü en çok çocuklarını sarstı. Birde daha henüz 15 ve 20 yaşlarında olanları. Onlar için dedemle kurdukları bağ çok tazeydi ve çok yakın bir geçmişe sahipti. Duygusallıkları çok daha derin ağlamaları çok daha tepkiliydi. Küçükler olayı çok iyi anlayamadılar. Ben en çok babamın üzülmesine üzüldüm. Bunu dürüstçe söylemek istiyorum. Herkes orada öncelikle kendi anne ve babasının üzülmesine üzülüyor. Elbette ki dedemin ölümü hepimizi derinden etkiledi ancak onun acılar içinde olmadan, bir çok deneye maruz kalmadan önce bu şekilde aniden ve sessizce gidişi insanın acısını ciddi oranda hafifleten bişey.
Ölümü algılayışımız, acıyı yaşayışımız okadar farklıki.Bazıları bunu dini inançlarıyla hafifletmeye çalışıyor, bazıları sağlık gerekçeleri ile, bazıları 82 yaşın ölüm için uygun bir yaş olduğunu düşünerek. Bazıları ise kendi acılarıyla bir bağ kurarak ve deneyimlerini aktararak. Ama bu algılayış ölüm gerçeğini ortadan hiç bir şekilde kaldırmıyor.
Yaşlılar öldükçe biz kenimizinde yaşlandığını hissedebiliyoruz artık. Ölüm sanki hiç bizim başımıza gelmeyecek gibi uzak görünüyor ama, hiç beklenmedik zamanda çıkıp geliyor. En çokta bundan korkuyorum. Beklenmedik bir zamanda çıkıp gelmesin lütfen. İnsana ölüme kendini hazırlaması için fırsat tanısın. Sevdiğim insanların acı çekmesin.
SEVGİLİ DEDECİĞİM SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIM. BANA BABAMI VERDİĞİN İÇİN SANA BİNLERCE TEŞEKKÜR EDERİM. GİTTİĞİN YER İSTEDİĞİN GİBİ CENNET OLSUN...
11 Mart 2011 Cuma
10 Mart 2011 Perşembe
Seyahatname
Korokondor Kalesi
Hiçbir zaman düşman eli değmemiş büyük bir şehirdir. Nemçe idaresinde olup, dört tarafı bataklık olduğu için yağma etmek mümkün olmadığından sahrasında konakladık. Bu şehrin ta ortasında İskender sedrine benzer büyük bir manastır var. Süleymen Han ile Budin’de savaşan Kral Ferdinand tarafından yaptırılmış. Gayet sanatlı, mamur ve inci gibi beyaz bir manastırdır. Bu şehri de geçerek kuzeye doğru giderken geniş bir ovada büyük bir ağaç gördük ki, dünyada öyle gölgeliği, dalı, yaprağı çok ağaç yoktur. Üç yüz dalı var ki her biri fil gövdesi kadar… Yaprakları Rum salatası gibi ekşice. Yenilebilir lezzette. Bütün ekşi şeyler kabız yaptığı halde bunun yaprağı sinameki gibi müshildir. Meyvesi Bağdat hurması lezzetinde ve misk gibi kokar. Çok kuvvet vericidir. Çekirdeği yoktur. Yeryüzünde bu ağacın benzeri yoktur. Her dalının gölgesinde onar bin adam oturup gölgelenir. Gölgesinde yedi yerde tepecikler ve kargir sofracıklar vardır. Üç yüzden fazla meyhane ve fahişe evi vardır. Bu ağacın yüksekliğini tahmin etmek güçtür. Gövdesi o kadar kalındır ki yetmiş yedi kişi ancak kucaklayabildik. Ağacın ta tepesindeki çatallanmış yetmiş seksen adet dallarının arasından bir nehir, şadırvan gibi havaya sıçrar. Sıçrayan bu su ağaçtan epey uzakta, mermer bir havuzun içine dökülür. Suyun gürültüsü insanı korkutur. Çok lezzetli bir sudur. Bu su, ağacın gövdesinden, minare yüksekliğindeki tepesine kadar çıkar ve oradan da bir minare boyu havaya yükselir. Oradan da adı geçen havuza dökülür. Seyretmeye değer. Bu büyük havuzun etrafında çeşit çeşit maksureler, yaldızlı fıskiyeler, mutbak ve odalar, bağ ve bahçeler var ki, geçmişte krallar yaptırmışlardır.
Hakir, bütün gazilere rica ettim ve hiçbir yerine dokundurmadım. Hemen cebimde olan demir aletlerini çıkarıp bu ağacın gövdesine Nemçe dili ile “Marya cot kapor Hamd makarfand”, yani “Meryem ana için” ve “Kut kapor Hand” “Ulu Allah için, makarfand “duç eder Evliya” diye kazıdım. Alman diyarında bir nişan olması düşüncesiyle bu yazıyı yazdım.
7 cilt 18.yüzyıl Evliya Çelebi
Gelin gidelim şu Pekin'e
Moskova'dan Pekin'e trenle yolculuk yapacak çılgın arkadaşlar aranıyor
sabah sabah
sabah sabah gene erkenden uyandım. Sanki ne varsa güne erken başlamakla. insanın canının yanması daha uzun saatler alıyor
KARDAN ADAM
Kardan adam yapmak istemiyorum. Kardan kadın yapmak istiyorum. Hatta adama dair birşey duymak istemiyorum. Bütün kardan adamların biran önce erimesini yok olmasını istiyorum. Sonra adam diye elimizi uzatırız bir bakarsın hissettirmeden kaybolmuş olur. En iyisi başta erisinlerde uğraştırmasınlar bizi. HEM KARDAN ADAM MI OLURMUŞ. Adam dediğin..........olur. lütfen boşluğa gelecek kelimeleri yazın arkadaşlar. hepsini blokta yayınlayacağım.
9 Mart 2011 Çarşamba
yağmurlu bir kış günü
Bugün hava yağmurlu. Bütün iç organlarımın titrediğini hissedebiliyorum. Hayat acılar ve ayrılıklar ile dolu biliyorum ama ben somut nedenleri olmayan ayrılıkları anlayamıyorum. Belki de kabul edemiyorum. Sevgi denen şeyi bu yaşımda öğrenmedim ama sevgiye bukadar kayıtsız kalınabileceğini henüz öğrendim. Daha kötüsü bunun için hiç birşey yapamıyorum. Herşeyimi kaybetmiş gibiyim. Ne geçmişin beni yaralayan anıları, ne de gelecekteki hayallerim. Hepsi şuan bu zaman diliminde kaybolup gitmiş gibi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)