9 Ağustos 2011 Salı

HACI BEKTAŞ"a YOLCULUK

Bugün 9 Ağusto.Şuan Anadolu Ünv. Japon misafirhanesinin girişindeki bilgisayardayım. Yarın gece alan araştıması için ekip ile Nevşehir'e doğru yola çıkacağız. Kendimi çok keyifli ve enerji dolu hissediyorum. Biraz önceyemek yedim. Pilav az yağlı idi tam sevdiğim  gibi  ancak cacığı beğenmedim. Sanırım salatalığı çok sevdiğim  için  ve salatalıkta  cacık olmadığı için sevmedim. Gülbin  Hatay plakası yaşında  dünya tatlısı idealist  bir akademisyen. Geleceği   çok parlak.  Eski  hallerimi hatırlattı bana. Aramızda  kalsın yaşlandığımı hissettim. Hayatımda ilk  kezz aşağıya doğru inilen bir misafirhanede kalıyorum. Çokta enteresan sanki aşağıya inerken deniz  kenarından çıkacak gibi hissediyorum.

Bu arada hemşireler gibi günlerdir,  beyaz giyiyiyorum.  sanıırm kendimi melek olarak hissetmek ister gibi bir halim  var. Çok heyecanlıyım  bu araştırma   için. Değişik deneyimler  ve hiç tanımadığım insanlar arasında  beraber çalışmak  çok güzel. Ruhen  hem içinde  hem de çok dışındayım  herşeyin. Sınırlardayım ya  resmen. hatta  sınır ihlali yapmak istiyor canım. Hacı Bektaş bir  sınır değil ama  bu araştırma  koşullarında  iyi başarı  olacak bunu  hissediyorum.  Bloğumu okuyan  ve izin alamayan arkadaşlara sesleniyorum.
Bundan sonra  Yıllık izinlerinizi  sadece araştırmalara harcayın.. Çünkü ARAŞTIRMA bize  yasak.  Sevgiler

6 Temmuz 2011 Çarşamba

EY AŞK GEL BANA

Ey aşk beni parçala, beni göm
Beni dağıt, savur yüreğimin küllerini
Denizlere karışsın uzaklaşşsın benden
Gözlerim beklemkten kör  olsun
Kulaklarımda sesin olsun yalnızca
Dudaklarım çatlasın sensizlikten
Sarsınsın anılarım yerinden kaybolsun
Yok olsun tüm hayallerim, beni durdur
canım yansın, ruhum ölsün, herşeyim sussun
Ey aşk yerterki ol sen, ben kaybolayım

BİLİM İŞLERİ Mİ YOKSA FİLM İŞLERİ Mİ ?

Nerde kaldı o eski idealizm. İşime bayılırdım ve koşa koşa gelirdim. Şimdilerde herşeyi birbirine karıştırdıkları için canım sabahları kalkmak bile istemiyor. TV'lerde film göstermeye ne gerek var. Bilim adı altında film işlerle uğarşıyoruz. ayrıca imla noktalamalarda umrumda değil. bilim bitti işimiz noktalama işaretlerine kaldı. Küçük filmlerden büyük senaryolar çıkar nede olsa........

20 Haziran 2011 Pazartesi

CANIM YANIYOR

Sezen Aksu'da nasıl kadın anlamadım. Nasıl böyle tüm hücrelerimi titretecek şarkılar söyleyebiliyor. Bazen canım yanıyor, bazen yüreğim, bazen düşüncelerim. İnsanın aşık olası geliyor sırf şu iç çekişlerini aşayabilmek için sonradan..

Masum değiliz şimdi. Birazdan gitme der, sonradan arkasından tükeneceğiz....

17 Haziran 2011 Cuma

YAŞASIN NARSİSTLER

Eskiden narsist olan insanların, ukala, kendini beğenmiş, bencil insanlar olduğunu düşübürdüm. Ve ön yargılı yaklaşırdım. Şimdi anlıyorumki en doğru olanlar onlarmış.

Eğer özgür  olmak istiyorsak ve aşkın bizi özgür kılmasını istiyorsak, kendimize aşık olmak bunun en güzel  yolu. Düşünsenize, kimsenin onayına ihtiyaç  yok, sevgisine ihtiyaça yok. İstediğiniz tarafı seversiniz, istediğiniz tarafı yok sayarsınız.

başka  birine aşık olup üzülmektense, kendine aşık olmak güçlenmek aynı zamanda yalnızlaşmak daha güzel.
Yaşasın Narsiszm

31 Mayıs 2011 Salı

MİLYARDA BİR TESADÜF

Bu akşam üzeri arkadaşlarımla bir mekanda oturduk. İsimlerini vermek istemiyorum ama çiçk isimleri  ile kodlayayım.Kaktüs, Sümbül, Menekşe, Papatya, Gül, Nergis olsun. Aynı yerde  yan masada yaşları  45 yaş üzeri olan teyzeler  vardı. Ve içlerinden tam altı tanesi bizim arkadaş  grubu ile  aynı isme sahipti. Yani Kaktüs, Sümbül, Menekşe, Papatya, Gül, Nergis. Sümbül  ile Kaktüs birbirne bakıp sanki paralel evrendeyiz bunlar biizm yaşlılığıız mı acaba  dediler. Her tanıdık ismi duyduğumuzda  gözlerimiz şaşkoloz  gibi açılıveriyordu. Çarpıldık  olacakki, bu kentin en işlek cadesinde helyum gazı çekmiş  gibi miyavlak bir sesle  gezdik ve alış veriş yaptık. Herkes şaşkınlıkla baktı  hatta güldü. Bizim umrumuzda olmadı. Akşamın sonunda üçümüz  birbirimize d kardeşliği kurarak ayrıldık. Lilaya bayılıyorm ben ya.   Sevgiler..

24 Mayıs 2011 Salı

A Mesopotamian Prayer


The sin, which I have committed, I know not.
The iniquity, which I have done, I know not.
The offence, which I committed, I know not.
The transgression I have done, I know not.
The lord, in the anger of his heart, hath looked
upon me.
The god, in the wrath of his heart, hath visited me.
The goddess hath become angry with me, and
hath grievously stricken me.
The known or unknown god hath straightened
me.
The known or unknown goddess hath brought affliction
upon me.
I sought for help, but no one taketh my hand.
I wept, but no one came to my side.
May the known and unknown god be pacified!
May the known and unknown goddess be pacified!

“Penitential Psalms.” In Assyrian and Babylonian Literature,
trans. R. F. Harper. New York: D. Appleton, 1901.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

ELENİ KARİNTE'DEN ATATÜRK'E MEKTUP

Kemal Atatürk’e, herhangi bir zaman ve yerde !

Çok seneler geçti, ben halen her gün içerisinde senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla ve kâğıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken başka kadını seviyorsan, mektubumu kopar ve kendine sor; inanabiliyor mu ki, Manastırlı bir Eleni Karinte, bir günlük tanıdığı ve aşık olduğu adama bütün ömrünü harcamıştır. Ve benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme, senin kadar mutlu olmasını diliyorum! Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum!  Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti. Beni seni ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağlamadım, biliyorum ki tüm kilitleri ve hapisleri boşuna harcadı. Beni evlendirecekleri adam sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi sordu. Ben de kendisine : “Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum” dedim. Ve artık kendisini görmedim. Babam beni hiçbir zaman affetmedi ve bende kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim…Tüm ömür bir gün içerisinde !


Ebediyen seni seven ve bekleyen, senin Eleni Karinte.

14 Nisan 2011 Perşembe

HAYATTAN İSTİFA ETTİM

Bak hayat sen her defasında karşıma aptal insanları ve gereksiz zamanları çıkararak beni üzmek zorunda mısın ? Amacın beni mi korkutmak ?  İnan ne yaparsan yap senden hiç korkmuyorm hatta kurallarını kabul etmiyorum. Hatta bana bahseştiğin minik mutlu zamanlarını reddediyorum. Benim kendime ait kişileri, zamanlarım mutluluklarım ve acılarım var zaten ne diye üzerine kendini zorla eklemeye çalışıyorsun ki sen ?  Bu gidişle büsbütün isyankar edeceksin beni, seni hayatımdan tamamen çıkarabilir ve yeni bir hayat alabilirm dikkat et. Kendini bütün insanları kontrol ederek çok akıllı mı sanıyorsun ya da çok güçlü mü ? Senin karşında herkesin susacağını mı sanıyorsun ? Ağzımızdan cümleler çıkmıyor diye yüreklerimize hapsolduğumuzu mu sanıyorsun ? Ağlamıyoruz diye kabullendiğimizi mi ? Sen bizi galiba büsbütün deli sanıyorsun ya da kendin delisin biz sana razı olalım. Yok olmayacak böyle sana bişr ayar çekmek lazım hayat. haddinden fazla  gevşemiş ve yayılmış durumdasın hayatıma..

4 Nisan 2011 Pazartesi

çok hasta oldum

karnım ağrıyor. öksürüyorum. eklemlerim dökülüyormuş gibi hissediyorum. iç organlarım başka evlere taşınmak istiyor. başım da ağrıyor. boğazımda yanıyor. sesimde kısılıyor.. ancak teşhiş koyamadım kendime. üşütmüş olabilirm belki diye düşünüyorum. gribal bişey olabilir, tonsilit başlangıcı olabilir, enfeksiyon olabilir, bademcik olabilir. şimdi birde doktora gitmem  gerekecek. sonra ilaç kullanmam  gerekecek. işede geldim ama eve gidecek halim olmadığı için işteyim şimdilik.ama ölmeyeceğim galiba. hava da iğrenç bugün. arada  bir yer de ne yağmur ne güneş tam bir grilik hali. sanırım bende gri renkteyim her ne kadar siyah giysemde.

29 Mart 2011 Salı

HAYAT KURALLARA BAĞLANAMIYACAK KADAR KISA

Deliler gibi tüketiyoruz zamanı ve zaman içinde yaşlanıp giden insanları. Nasıl olsa ölmeyecek miyiz ? Erkek veya kadın, genç veya yaşlı, deli veya akıllı, güzel veya çirkin, özgür veya esir,  zengin veya fakir hiç bir ayrım yapmadan ölüm gelip vuracak hepimizi. Bırakında ölmeden insanlar bedensel ve zihinsel özgürlüklerini diledikleri gibi yaşasınlar. Mezarda kurtlar tarafından yenilip toprağa karışarak yok olacak dudaklardan bırakında istenilen sözler söylensin. Bırakında bir mum gibi eriyip gidecek kalplerimizde neler hissediyorsak onları yaşayalım. Nasıl olsa doğaya karıştırğımızda suyun ve toprağın önünde hepimiz eşit konumda yer alacağız, hepimiz onların karşısında yok olacağız, neden birbirimizi tüketmek için bukadar mücadele  ediyoruz ki....Bırakalım da birbirimizi çoğaltalım...

25 Mart 2011 Cuma

TACİZ BİR SUÇTUR VE ASLA AFFEDİLEMEZ

Bir çok insanın erkek ya da kadın, büyük ya da küçük farketmez hayatının çeşitli dönemlerinde maruz kaldığı bu çirkin eylem, düşünüyorumda asla ama asla affedilmeyecek psikolojik bir hastalıktır. Kişilerin affetmediği şeyi yasalarda affetmez. Hastalık olması olayı asla masumlaştırmaz.  Masumiyet, aşk, hoşlantı vb pek çok   duygu şekline büründürülmüş ancak arka planda ehlileşmemiş istekleri barındıran tacize ve cinsel istismara  hayır  diyorum. Ve herkesi bunu yapmaya davet ediyorum.

23 Mart 2011 Çarşamba

ZAMANLARDAN BEN SAATİ OLDU

ENSEVDİĞİM ZAMANLAR BU ZAMANLAR
KİMSE ARAMASIN BENİ, KİMSE HATIRLAMASIN
HAYALLERİMİ KURABİLEYİM KİMSE DOKUNMADAN
BİNALAR BOŞALIRKEN YAVAŞ YAVAŞ
EVLER  DOLARKEN AZ BİR ZAMAN SONRA
BANA DOLSUN BÜTÜN GİDİŞLER
BÜTÜN GİDİŞLER BENDEN GEÇSİN
VE SUSSUN İÇİMDE KONUŞAN ÇOCUK
SENDE SUS ZATEN KONUŞMAZSIN
SUSMAYI ÖĞRENMEYE ÇALIŞIYORUM ŞUAN
SESSİZ KALMAYI, ZAMANA GÖMÜLMEYİ
ANLARA KARIŞIP SİLİNİP GİTMEYİ
KAPI ÇALMASIN AMAN, BOZULMASIN BÜYÜ
HARF OLUP AKSIN İÇİMDEN DIŞARI
TAŞSIN KENDİME  ÇEKİLMİŞLİĞİM
                                                   (BEN)

SUSAM SOKAĞI SAKİNLERİ

Geçenlerde caddede  yürürken bir mağazanın vitrininde üzerinde çocukluğumun kahramanlarındna olan Susam Sokağı Sakinlerinin resmi basılmış bir tişört gördüm. Hemen koşarak içeri girdim ve tişörtü aldım. Bugün mesaiye onunla geldim. Nekadar mutlu olduğumu anlatamam. Sonra bir arkadaşım içinde almak istedik ama kalmamıştı. Benden başka bir sürü kişi çocukluğunu özlemiş olmalı. Kurabiye canavarına bayılırdım. Hep düşünürdüm insan bu hızla kurabiye yese sürekli çok şişko olur aman ben okadar çok ve hızlı kurabiye yememeliyim diye düşünürdüm. Şimdi ne kek yapabiliyorum nede kurabiye.

ZAMANLARDAN SABAH OLDU

Günaydın tüm dostlarım.Günaydın bloğumu okuyan tanımadığım değerli insanlar. Uyanalı yarım saat oldu. Her sabah bu saatlerde uyanıyorum ve aklıma gelen  şey hala Ankara uçağına yetişebileceğim. Sonra uyu  kızım uyu yine iznin yok, saat  8 de mesaiye doğru gitmelisin diyorum ve içimi bir  acı kaplıyor. İnsan her sabah aynı şeyi yaşar mı ? Şimdi herkes kaçıncı uykusundadır. Hatta ben bile kaçıncı rüyalarımdaydım kimse bilemez. Bu gidişle bir sabah uyandığımda gittiğim yer Ankara yerine, hiç bilmediğim, dillerini hiç konuşamadığım, yiyeceklerini hiç yemediğim insanların toprakları olacak. Ankara'ya kaçışlarda kesmeyecek beni. Yalan söylemeye gerek yok yoruldum şuan yaşadığım şehirden. 30'lu yaşlarımın tamamını böyle geçirmek istemiyorum. Böyle yaşlanmak istemiyorum.Yaşamak istiyorum.

22 Mart 2011 Salı

HAYDİ HAYAT DURMA

Ey hayat beni parçala
Beni sürgün et zamanlarına
İstersen sürgünlerinde esir al
Bütün kollarınla yapış bedenime
Bir vampir gibi emmeye çalış kanımı
Bir hastalık gibi yayıl damarlarıma
Bir girdap gibi döndür beni
Ve dağıt fırtına misali bütün yüzeylerimi
Ne istiyorsan yap hadi durma
Gülüşlerimi al, sevdiklerimi al
Zamanlarımı çal, hatta tüm tadlarımıda
Mümkünse yüreğimide söküp  al durma
Uzat parçalarını dokunulmazlıklarıma
Hadi değerlerimide al ne olur, izin veriyorum
Yalnızca şu saatlerde yap yapacağını
Çünkü sonrası yok senin için
Ve sen sürgünlerde olacaksın ozamanlarda
Ve ben yıktığın herşeyi  yapıyor olacağım
Neye gücün yetiyorsa ardına koyma
Çünkü ben ardıma hiç birşey koymayacağım
Sen karşısında.
                                                    (Ben)

HAVADA YAĞMUR HAVASI VAR

En sevdiğim havalardır bunlar 
Delice yağan bir yağmur değil sevdiğim,
Yavaş  yavaş yağan bir yağmur
Damlaları birbirine geçmiş 
İlmekten oluşan ip misali
Gökyüzünden aşağıya doğru sarkıyor
Tam yere düştüğü anda toprağın özüne işliyor
Sonra döngüsünü alıyor zaman içinde
Kim bilebilir ki şuan önümüze düşen
Damlalar ile çocukluğumuzda çamur oynamadığımızı
Ve kim bilebilir ilerde ayağımızın ucuna değmeyeceğini
Yağsın Nisan ayının sonuna  kadar yağsın
Hatta Mayısın sonlarına kadar
Hatta yazın ortasında Serengeti düzlüklerine  yağan
Ve bir anda sel sularına dönüşen su kalabalığı gibi yağsın
 İçimize, yüreğimize, saçlarımıza damlasın
 Arınalım hep birlikte
Damlalara karışalım
                                                            (ben)

21 Mart 2011 Pazartesi

ATALAY'DAN SİNEK ISIRIĞINA TEPKİ

Komşumun 13 yaşında bir oğlu var. Süper zeki bir çocuk. Bugün alerji testi yaptırdı.Şuan karşımda oturuyor. Tam 35 yerinden delmişler. Çocuğun yorumu şu."Hayatım boyunca bir tarafıma ne batıracaksa batırsınlar, sivrisinek ısırığını örnek verdiler. Ama hangisi sivrisinek ısırığı anlamadım".Yani sizde 35 yerinizden delinseniz sanırım kafanız karışır. Artık şu sivrisinek ısırığıylada kandırmayın bizi. Gördüğünüz gibi çocuklar bile inanmıyor.

ZAMANLARDAN 15:00 OLDU

VE BEN SIKILDIM BU ZAMANLARDA
KEYFİ KAÇMIŞ ÇÖL DEVELERİ GİBİYİM
YUKARDAN VURAN GÜNEŞ, SESSİZLİK
ODAMA GÖMÜLÜP KALDIM AMA AKLIM DIŞARDA
NE SEYAHATNAMELER BİTİYOR, NE OKUMALAR
NE DE SONU GELMEYEN YAZILAR
YAZ YAZ YAZ

YENİ BİR SAÇ TOKASI

Evinizde ki küçük peluşları sakın atmayın kızlar. Özelliklede  vurunca ses çıkaranları. Küçük bir toka ile saçınıza iliştiriverin.Valla  bak çok şirin oluyor insan. Bugün benim başımda Nesli'nin ördeği  var. Saçımın sol tarafına  takıverdim. Vurunca ördek sesi çıkarıyor.Bugün fakültede bu ördekle gezmeye karar verdim. Rengide çok uyumlu.

YILAN KAŞLAR KARDEŞLİĞİ

BU ÖNEMLİ KARDEŞLİĞe ÜYE OLACAK ARKADAŞLAR MAİL ADRESLERİNE AYNI ZAMANDA  BİR ADET RUMUZ DA EKLESİNLER. ACİL OLARAK BEKLİYORUZ

19 Mart 2011 Cumartesi

YILAN KAŞLAR KARDEŞLİĞİ..tıssss

Yeni bir  kardeşlik kurmaya karar verdik. Adı Yılan Kaşlar Kardeşliği.. Kısaca YKK. Üye olmak isteyen buradan belirtsin. Şuan kuruluş aşamasındadır. İlerde çok önemli amaçlara hizmet edecektir. Bu önemli görevi üyelik işlemleri tamamlandıktan sonra açıklayacağız. Üye olmak isteyenler enginderinvesuskun@gmail.com adresine mail atsın.

17 Mart 2011 Perşembe

80'lik DEDENİN STOPOTOSU

Otostopa yeni bir trend kazandırdık. Stopoto. İki gün önce köprü başında bir dede bizi durdurdu. Nereye gideceksniz taksi yok dedi. Dedeyi aldık arabaya. Önce yol tarif etti. Oradan gitme buradan git dedi. Sonra yavaş git kemiklerim ağrıyor dedi. Çukurlara girme dedi. Gititğimiz yolu beğenmedi tekrar geri döndürdü. Evinin basamağı 65 taneymiş çıkamıyorum dedi. Muhtemelen evede çıkarın diyecekti. Ama en sonunda indi gitti. Dede oldukça sağlıklıydı bu arada.

EVİMİN KAPISI

Evimin kapısı bozuldu. Geldiğimden bu yana iki kez kapıda kaldım. Bir kez de evin içinde kaldım. Genelde tekmeleyerek açıyorum. Bugün ev sahibine kapı yüzünden saçlarım döküldü dedim. Oda bana "pencereyle uğraş ozaman" dedi. Nokta.

SAATLERDEN AKŞAM OLDU

Hala çalışıyorum ve çalışırken deli mutlu oluyorum.Birde karanlık çökünce ortaya çıkan kurbağa sesleri olmasa. sabahın köründe evde kuş sesleri ile uyanıp, akşamda kurbağa sesleri ile işten çıkıyorum. Yanlış  anlamayın hayvanları  severim ama  sabahın  5'in de dinlemek istemiyorum.

ZEMİN, BEN VE ARAMIZDAKİ SAMİMİYET

Zemine bağladım kendimi. Hatta altına inmeye çalışıyorum. Sıvılaşıyorum galiba. İnsanda madde gibi  katı, sıvı ve gaz olabilse ne süper olur dimi ya..

16 Mart 2011 Çarşamba

MERDİVENLER

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular mı yandı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
                                          Ahmet Haşim

Ne güzel söylemiş Ahmet Haşim. hayatı nekadar da kısaca özetleyivermiş. Hatta   belki de hiç hesaba katmadan hayata dair  değerli ipuçları vermiş.Ağır ağır çıkmak  bir yana biz neredeyse koşuyoruz  artık. Öyle merdiven çıkmak falanda kalmadı. Zaten merdivenler bile yerimize yürümeye başladı. Bugün burdayız yarın Sibirya'da. Gece yatıyoruz bir kaç saat sonra kalkıyoruz. Öyle semaya falan bakıp ağlayanda yok zaten. Hani koşulan yollar bir sonuca bağlansaydı, yorgunda olmazdık, solmazdıkda.Ama sonuçsuz olunca, bitik birşey haline geliyor. Ne koşmaların kıymeti kalıyor, ne de geridekilerin.

YOKTUR SENDEN DAHA GÜZEL

sen doğdun doğalı hayatımda herşey değişti. sen minik yavru, minik insan, koskoca sevginle nasılda sarıp sarmaladın beni...senin tadın ve güzelliğin kimsede olamaz. senin o  tertemiz katışıksız  hallerin  beni öldürüyor  coşkudan...seni  öpmeye sana bakmaya bayılıyorum. seni çok ama çok seviyorum...
Not:teyze olmak insanı delirten bişey  galiba

Yumurtadan üç güzel çıktı


sevgili kadim dostlarım. Ankara'nın yollarını havadan ve karadan  su yolu eyleyen dostlarım.sevgilerimle, sizi çok özledim

İSTEDİĞİN KADAR ARA GİTMEKTE ÖZGÜRSÜN

İSTEDİĞİN KADAR KAÇABİLİRSİN. VE İNSAN İSTEDİĞİ KADAR REDDEDEBİLİR SEVMİYORSA BİRİNİ. Reddetmekte özgürlüktür sevmekte. Sen dilediğin yolu seçebilirsin. Arkana bakmadan kaçadabilirsin, yüzüne bakamadan en acımasız sözleri bir çırpıda söyleyedebilirsin. Ne sözlerin hükmü geçer hayatta, ne de   yaşanmış anıların. Geriye sadece çizdiğini sandığın yol kalır ama sadece sanrılardan ibaret.     
  

15 Mart 2011 Salı

KIVIRCIK SAÇLI SOFİSTİKE KADIN NESLİHAN

Facebooka üye değilim. Çok zor msn açarım. İnternetten hoşlanmam ancak bir adet bloğum var.Bilin bakalım bu eşsiz  sahipliği  kime borçluyum.Tabiki Dr. Neslihan'a. Geçen hafta ne yapacağımı bilmeyen bir halde iken blog aç rahatlarsın dedi. Bir cümle ile başladım şimdilerde geliştiriyorum. Biraz zamanımı alıyor ama bu iş bittiğinde Neslihan'ın hazin sonunu hepimiz bloğumdan göreceğiz. Yinede haftanın beş günü sağ tarafımda oturan ve zekice espirileri, kendine has söylemleri ve düşünce dolu  depderin dünyası ile beni güldüren ve düşündüren bu kıvırcık saçlı kadına teşekkür etmeden geçemiyeceğim. TEŞEKKÜRLER NESLİHAN....

DELİ BİR DUYGUSUZLUKTUR AŞK

Bütün aşklar bir gün bitermiş ve insan çekip gidermiş
Ne yüreğin sessizce haykırışları
Ne de gözyaşları engel olurmuş anladım
Deli gibi içini yakıp geçen bu iç çekişler,
Sabahların kör karanlığında uyanmalar,
Gecelerin uykusuz saatleri
Ve insan acısını hiçe sayan bir bahar güneşi
Çıkıp gelir zamansızlığın ardından
                                                  (ben)

ZAMAN HERŞEYİN İLACI MIDIR ?

Hep derler ya zaman herşeyin ilacıdır  diye gerçekten öylemidir zaman zaman çok düşünüyorum.Belki de doğrudur ama aslolan yaşadığın zaman dilimine olan zamansal ve mekansal uzaklıktır. Sadece tazeliğini yitiriyor herşey ancak derin dondurucuda saklanan yiyecekler gibi zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkıp  soğuk yüzünü bir bir gösteriyor anılar. İnsan unutmak gibi bir güce sahip. iyiki unutabilmeyi başarabiliyoruz. Unutmak hiç kolay olmuyor ama uzaklaştıkça acılardan kabullenip  susup öylece bir kenarda oturup kalıyorsunuz. Keşkeler olmasa dahada güzelleşiyor unutmalar. Daha da güzeli kızmadan unutabilmek, göstere göstere, canına okuya okuya birşeylerin. Arkana bakmadan kaçmak çözüm olur sanıyorsak çok yanılıyoruz. Asıl güzel olan hayatın ta ortasına bakarak unutabilmek....

14 Mart 2011 Pazartesi

DEDEMİN ÖLÜMÜ, ACI ve KÜLTÜR

11.03.2011 tarihinde dedem hayata veda etti. Babamdan aldığım en soğuk telefon haberiydi. Hem kendisi buz gibiydi hem d eduyduğumuz  haber. İnsan hayatta hiç kimsesini bu şekilde kaybetmeyince gerçektende tarifsiz bir acı kaplıyor içini. Bütün anıların gözünün önünden  geçiyor. Çocukluğuna ve o insana ait ne kadar  güzel şey varsa hepsi ön plana çıkıyor. Bir kez daha yaşamak istiyorsunsun geçmişi ama bunun imkansınlığını nasıl olsa hepimiz  biliyoruz.

Dedem 82 yaşındaydı. Zayıftı ve şapkası vardı. Hayatı boyunca beni bir kez bile kırmamıştı. Çocukluğumun bütün yaramazlıklarına,asiliklerine şahit olmakla birlikte, dedem için bunların hiçbiri kızmak için yeterli değildi. Sessizdi.Evde hep uzandığı bir divanı  vardı.Çok çay içerdi ve sigarayı elindne bırakmazdı. Birileri gelse ya da biz ziyaretine gitsek hemen yemek hazırlatırdı. Son 15 yılım hep uzaklarda olmam nedeniyle dedemi sadece bayram ziyaretlerinde görmekle geçti. Varlığını bilmek gitmesek bile babaannemin yalnız kalmaması ve babamında üzülmemesi açısından güzeldi. Çok fazla konuşmazdı ama gittiğimizde sevecenliğini hisseder ve bilirdik. Küçükken kurduğumuz  bağ büyüdükçe yavaş yavaş incelmeye başlıyor doğal olarak.

Dedemin ölümü en çok çocuklarını sarstı. Birde daha  henüz  15 ve 20 yaşlarında olanları. Onlar için dedemle kurdukları bağ çok tazeydi ve çok yakın bir geçmişe sahipti. Duygusallıkları çok daha derin ağlamaları çok daha tepkiliydi. Küçükler olayı çok iyi anlayamadılar. Ben en çok babamın üzülmesine üzüldüm. Bunu dürüstçe  söylemek istiyorum. Herkes orada öncelikle kendi anne ve babasının üzülmesine üzülüyor. Elbette ki dedemin ölümü hepimizi derinden etkiledi ancak onun acılar içinde olmadan, bir çok deneye maruz kalmadan önce bu şekilde aniden ve sessizce gidişi insanın acısını ciddi oranda hafifleten bişey.

Ölümü algılayışımız, acıyı yaşayışımız okadar farklıki.Bazıları bunu dini inançlarıyla hafifletmeye çalışıyor, bazıları sağlık gerekçeleri ile, bazıları 82 yaşın ölüm için uygun bir yaş olduğunu düşünerek. Bazıları ise kendi acılarıyla bir bağ kurarak ve deneyimlerini aktararak. Ama bu algılayış ölüm gerçeğini ortadan hiç bir şekilde kaldırmıyor.

Yaşlılar  öldükçe biz kenimizinde yaşlandığını hissedebiliyoruz  artık. Ölüm sanki hiç bizim başımıza  gelmeyecek  gibi uzak görünüyor ama, hiç beklenmedik zamanda çıkıp geliyor. En çokta bundan korkuyorum. Beklenmedik bir zamanda çıkıp  gelmesin lütfen. İnsana ölüme kendini hazırlaması için fırsat tanısın. Sevdiğim insanların acı çekmesin.

SEVGİLİ DEDECİĞİM SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIM. BANA BABAMI VERDİĞİN İÇİN SANA BİNLERCE TEŞEKKÜR EDERİM. GİTTİĞİN YER İSTEDİĞİN GİBİ CENNET OLSUN...

11 Mart 2011 Cuma

KANGRU kesesinde yaşamak


 
Gidip  bir kangrunun kesesinde yaşamak istiyorum. Sorun yok, sorumluluk yok, üzen ağlatan yok. Bedava ev, bedava şefkat, bedava yemek ve en güzeli çıkarsız karşılıksız ve temiz bir sevgi




10 Mart 2011 Perşembe

Seyahatname

            Korokondor Kalesi

            Hiçbir zaman düşman eli değmemiş büyük bir şehirdir. Nemçe idaresinde olup, dört tarafı bataklık olduğu için yağma etmek mümkün olmadığından sahrasında konakladık. Bu şehrin ta ortasında İskender sedrine benzer büyük bir manastır var. Süleymen Han ile Budin’de savaşan Kral Ferdinand tarafından yaptırılmış. Gayet sanatlı, mamur ve inci gibi beyaz bir manastırdır. Bu şehri de geçerek kuzeye doğru giderken geniş bir ovada büyük bir ağaç gördük ki, dünyada öyle gölgeliği, dalı, yaprağı çok ağaç yoktur. Üç yüz dalı var ki her biri fil gövdesi kadar… Yaprakları Rum salatası gibi ekşice. Yenilebilir lezzette. Bütün ekşi şeyler kabız yaptığı halde bunun yaprağı sinameki gibi müshildir. Meyvesi Bağdat hurması lezzetinde ve misk gibi kokar. Çok kuvvet vericidir. Çekirdeği yoktur. Yeryüzünde bu ağacın benzeri yoktur. Her dalının gölgesinde onar bin adam oturup gölgelenir. Gölgesinde yedi yerde tepecikler ve kargir sofracıklar vardır. Üç yüzden fazla meyhane ve fahişe evi vardır. Bu ağacın yüksekliğini tahmin etmek güçtür. Gövdesi o kadar kalındır ki yetmiş yedi kişi ancak kucaklayabildik. Ağacın ta tepesindeki çatallanmış yetmiş seksen adet dallarının arasından bir nehir, şadırvan gibi havaya sıçrar. Sıçrayan bu su ağaçtan epey uzakta, mermer bir havuzun içine dökülür. Suyun gürültüsü insanı korkutur. Çok lezzetli bir sudur. Bu su, ağacın gövdesinden, minare yüksekliğindeki tepesine kadar çıkar ve oradan da bir minare boyu havaya yükselir. Oradan da adı geçen havuza dökülür. Seyretmeye değer. Bu büyük havuzun etrafında çeşit çeşit maksureler, yaldızlı fıskiyeler, mutbak ve odalar, bağ ve bahçeler var ki, geçmişte krallar yaptırmışlardır.
            Hakir, bütün gazilere rica ettim ve hiçbir yerine dokundurmadım. Hemen cebimde olan demir aletlerini çıkarıp bu ağacın gövdesine Nemçe dili ile “Marya cot kapor Hamd makarfand”, yani “Meryem ana için” ve “Kut kapor Hand” “Ulu Allah için, makarfand “duç eder Evliya” diye kazıdım. Alman diyarında bir nişan olması düşüncesiyle bu yazıyı yazdım.
            7 cilt 18.yüzyıl  Evliya Çelebi

Gelin gidelim şu Pekin'e

Moskova'dan  Pekin'e trenle yolculuk yapacak çılgın arkadaşlar aranıyor

troller

Tanrı  trol şansı versin                             Uther ve Trol Merlin 2. sezon

sabah sabah

sabah  sabah gene erkenden uyandım. Sanki ne varsa  güne erken başlamakla. insanın canının yanması daha uzun saatler alıyor

KARDAN ADAM

Kardan adam yapmak istemiyorum. Kardan kadın yapmak istiyorum. Hatta adama  dair birşey duymak istemiyorum. Bütün kardan adamların biran önce erimesini yok olmasını istiyorum. Sonra adam diye elimizi uzatırız bir bakarsın hissettirmeden kaybolmuş olur. En iyisi başta erisinlerde uğraştırmasınlar bizi. HEM KARDAN ADAM MI OLURMUŞ. Adam dediğin..........olur. lütfen boşluğa gelecek kelimeleri yazın arkadaşlar. hepsini blokta yayınlayacağım.

9 Mart 2011 Çarşamba

yağmurlu bir kış günü

Bugün hava yağmurlu. Bütün  iç organlarımın titrediğini hissedebiliyorum. Hayat acılar ve ayrılıklar ile dolu biliyorum ama  ben somut nedenleri olmayan ayrılıkları anlayamıyorum. Belki de kabul edemiyorum. Sevgi denen şeyi bu yaşımda öğrenmedim ama sevgiye bukadar kayıtsız kalınabileceğini henüz öğrendim. Daha kötüsü  bunun için hiç birşey yapamıyorum. Herşeyimi kaybetmiş gibiyim. Ne geçmişin beni yaralayan anıları, ne de gelecekteki hayallerim. Hepsi şuan bu zaman diliminde kaybolup gitmiş gibi.